Öğrencilik yıllarımdı. Sanki çok
uzun zaman geçmiş gibi bir yandan da dün gibi aklımda her ay anne
kokusunu özleyip sıkça yaptığım yolculuklar. İlk zamanlarda
alışamadım o uzun yola. Dokuz saat sürüyordu . Dokuz saat git 3
gün sonra dokuz saat geri dön. Uyumak isterken bir yandan da
içinden ya da kıyısından geçtiğim şehirlerin, limanların
ışıkları beni cezbediyor meraktan uyku iyice uzaklaşıyordu
benden. Küçük bir kitap okuma lambam vardı hatta ilk görüp
aldığımda çok şaşırıp sevinmiştim. Biraz da oyuncağa
benziyordu renkleri,şekli sanırım biraz da bu yüzden çok sevdim
onu. Artık yolculuklarımda insanları rahatsız etmeden kitap
okuyabilecektim ya da yazabilecektim.. Tabii babamın bana aldığı
ki o zamanlar oldukça pahalı olan cd çalardaki müziklerimin
eşliğinde. Bir süre sonra zevkli olmaya başladı yolculuklar.
Biraz veda gözyaşları, biraz kitap, biraz müzik, biraz yol
,bazen kötü havalarda tedirginlik ama yine de keyifliydi.
Saat sabaha karşı dört civarında
İzmit'de oluyorduk doğu izmit batı izmit adapazarı hepsi içiçe
neresi nerde anlayamamıştım. Ama o saatlerde limanda hala çalışan
insanlardan, büyük gemilerden oldukça etkilenmiştim ve uyuklasam
da kurulu saat gibi zınk diye gözlerimi açardım ordan geçerken
öyle bir şartlanma.
Sağda liman, solda bir sürü küçüklü
büyüklü çarpık sıralanmış evler ve ne hikmetse o saatlerde
normal şartlarda uyuması gereken onca evin ışıkları hep
yanıyordu. O evlerde yaşayan insanları hayal etmeye çalışırdım.
En çok gözümün önüne gelen de üzerinde pijamaları eşine el
kol hareketleriyle bağıran, saçı öylesine tutturulmuş ve basit
bir şekilde sarıya boyanmış yağlı saçları olan kadının
tartışmanın sonunda yediği tokattan sonraki gözyaşları.
Hep düşündüm kim bilir kaç kişi
mışıl mışıl uyuyor,kim bilir kaçı içkiden sigaradan gözleri
kanlı ağlıyor,kim bilir kaç kişi dayak yiyor kim bilir kaç kişi
delice sevişiyor ve kim bilir kaç kişi son nefesini veriyor?
Sonra uykuya dalıyorum yeniden bunları
düşünürken huzursuz. Sesleri duyuyo gibiyim şöförün dinlediği
trt fm . Birkaç saat daha geçiyor ve Ankara'da ilk gün ışığı
yorgun gözlerimin içini yakarak selamlıyor bizi. Zorla açtığım
gözlerim yanıyor ve otobüsün klimasından kurumuş boğazımı
ıslatmak için aç karnıma suyu boşaltıyorum ve biraz da yüzüme
sürüyorum.
Sabah 06.30 yolculuk bitti. Düşlerimden
sıyrılıp gerçek dünyama geri dönüyorum.
Günaydın