30 Nisan 2012 Pazartesi

broken


Hiç bu kadar gerçek olmamıştı anlar ve bir o kadar da yalan sonrasında. 'O an' denen, herkesin yakalamaya çalıştığı yerinde saydı durdu. Bir adım ileri gidemedi ve herkes için anlamlı kılan da buydu onu.

Hiç bu kadar yalın olmamıştı yazılanlar , hiç bu kadar ani ve hesapsızca sonrasında da hiç olmadığı, olmayacağı gibi.
Kelimelerdi varlığı anlamlı kılan yaşanıyordu ve yazılıyordu o zaman hissedilerek ama şimdi 'mış' gibi herşey devam ediyormuş gibi sanki varmış, masalmış ve sonu yokmuş gibi.

Bir sonu bile olmayan bu hikayede sanırım insanlar da bir varmış bir yokmuş. Geriye kalan sözcükler, cümleler, anlamlar ve anlamsızlıklar.

Şimdi tümden mi başlansa yoktan mı ya da baştan mı sondan mı ? Bunu kimse bilemedi, bilmek istemedi, yüzleşmedi, kaçtı ve sonu olmadan yarım kaldı. İnsan yarım kaldı, yaşanmışlıklar yarım kaldı, mışlıkların içinde kaçarken ne yazık ki sözcükler yarım kaldı.


11 Nisan 2012 Çarşamba

Kokularım bugünüm olsun

                                                                                                                       12.04.2012-perşembe02.39
                                                                                                                               
Kokular uzak geçmişlere sürüklerken bugün beni öğrendim tek vazgeçemeyeceğim ve uzaklarıma ekleyemeyeceğim kokuyu. Soludum soludum doyamadım. Düşlere dalmak istedim sonra olmadı dün bugün birbirine, gece sabaha, karışırken satırlar sıralandı beynimin içinde . Yazık ki  şu an yazamıyorum.Dedim ya bu kadar içiçe geçmişken herşey zor oluyormuş anladım. Şimdi yazamamanın verdiği sancıyla uyku haplarına sarıldım. Düşlerim bugünüm olsun, kokularım bugünüm. Yeni bir güne şimdiden merhaba...

Büyük ustaya saygı bir şarkı senteziyle





Denizde bir bulutun öldürdüğü
Japon balıkçısı genç bir adamdı
Dostlarından dinledim bu türküyü
Pasifikte sapsarı bir akşamdı
Balık tuttuk yiyen ölür
Elimize değen ölür
Bu gemi bir kara tabut
Lumbarından giren ölür
Balık tuttuk yiyen ölür
Birden değil ağır ağır
Etleri çürür dağılır
Balık tuttuk yiyen ölür
Elimize değen ölür
Tuzla güneşle yıkanan
Bu vefalı, bu çalışkan
Elimize değen ölür
Birden değil ağır ağır
Etleri çürür, dağılır
Elimize değen ölür.
Badem gözlüm beni unut
Bu gemi bir kara tabut
Lumbarından giren ölür
Üstümüzden geçti bulut
Badem gözlüm beni unut
Boynuma sarılma gülüm
Benden sana geçer ölüm
Badem gözlüm beni unut
Bu gemi bir kara tabut
Badem gözlüm beni unut
Çürük yumurtadan çürük
Benden yapacağın çocuk
Bu gemi bir kara tabut
Bu deniz bir ölü deniz
İnsanlar ey, nerdesiniz

6 Nisan 2012 Cuma

Güle Güle evi (ne farkeder?)

Yazmaya üşendiğim günlerden biri bugün ama düşünce uçuşmalarına hakim olamıyorum. Bir ordan bir burdan iyi saatte olsun ziyretleri. Ben de twitter,blog derken Bir yazıya rastladım az önce Okan Bayülgen paylaşmış Twitter'da kanser adayıyız hepimiz diyor yazar dedesinin tedavi sürecini anlatıyor. Çok güzel cümlelerle kabalaşmadan gayet net .Oysaki ben böyle bir durumda olsam bol sansürlü bir yazı yazardım sanırım. Öyle bir hastalığım yok ama yazar haklı hepimiz birer adayız. Benim sürekli kullanmam gereken ilaçlar var. :Babamın üzerinden emekli sandığından yararlanırken işte bir durumlar oldu bağkura geçtim. Şimdi daha fazla fark ödüyorum. Yasa değişmiş yeni düzenlemeymiş  göya hepsi sgk çatısı altında eşit. Her ay yeni bir şeyle karşılaşıyorum o eczaneye girdiğimde ve bazen ilaçlarımı alamadığım oluyor. Neyse ki eczacım anlayışlı ilaçlarımı verip ödemeyi daha sonra alıyor. Ama ya hiç bir güvencem olmasaydı o ilaçları hiç kullanamasaydım. Beni de Profesör Caritat'ın Güle Güle evine mi yollayacaklardı.( Güle güle evi: topluma herhangi bir fayda sağlayamayacak duruma gelmiş insanların  görünürde yaşatıldığı yer. Ön kapıdan alıyorlar arka kapıdan tahta sandıkla çıkarıyorlar.)
Ben her ilaç alışımda düşünürüm ben böyle zorlanırken kimbilir kanser hastaları ne yapıyordur diye ve hemen dua ederim. Ya çaresizken ya da isyan ederken dua ederim . İşte bizim ülkemizde kanser gibi tedavisi pahalı hastalıklara sahip olanları Güle Güle evine gönderiyorlar. Devlet hastanelerindeki çilekeş durmun özeti bu nasılsa öleceksin . Ha biraz erken ha biraz geç ne fark eder?