Kar yağıyordu ve ona bakarak pencere kenarlarında belki
birer yudum içki ve kesişti yazılar. Birbirlerine göndermişlerdi yazdıklarından
habersiz. Öyle şeyler yazıyordu ki yarım kalan hikayelerde ikisi birbirini
bütünledi. Sanki biri başını biri sonunu yazmıştı. Okudum sonra ve inanamadım
ürperdim. Neydi yazıları bütüleyen kar mı, hissettikleri mi yaşananlar, ortak mekanlar mı?
Birbirinden habersiz geçen onca zaman ve bir gün çıkagelen
yazılar.
Adı konmayan aşktan sonra, başlıksız sonsuz yazılar böyle
başladı...
Bu kadar hızlı akmamalı yazılar daha sakin daha düzenli
olmalı ki ne fayda bunlar söylemek için söylenmiş laflar. Belki zamansız
telefonlar hani duvar arkasındakilerle yapılmış konuşmalar ve ardından
cevapsızlıkla daha da hızlanmış yazılar.
Bu kadar hoyrat hayat.. Ben yanlız değilim onları okudukça
vücuduma batan iğneler acı çoğalıyor,
uyuşturmadan kendimi sadece yazıyorum uyuyorum, okuyup izleyip yazıyorum.
Onların hayatlarını ben yaşarmışçasına kişiselleştiriyorum. Dinlerken yüzüm
düşüyo her hecesini yaşıyorum olanların. Tek düze hayatımın renkleri olup
çıkıyorlar bencilce. Bazen omuz koyup ağlıyor, bazen birlikte yazıyor,
uyuyoruz. Dedim ya hayat bu kadar hoyrat biz direnirken ona sürükledi durdu
bizi. Yerinde olan tek birşey var. Dimdik, sağlam, ayakta, savurmayan,
dizginleyen, anlamaya çalışan ve üzülen o da sensin işte bu kadar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder