2 Şubat 2012 Perşembe

hoyrat mı?



Kar yağıyordu ve ona bakarak pencere kenarlarında belki birer yudum içki ve kesişti yazılar. Birbirlerine göndermişlerdi yazdıklarından habersiz. Öyle şeyler yazıyordu ki yarım kalan hikayelerde ikisi birbirini bütünledi. Sanki biri başını biri sonunu yazmıştı. Okudum sonra ve inanamadım ürperdim. Neydi yazıları bütüleyen kar mı, hissettikleri mi yaşananlar,  ortak mekanlar mı?
Birbirinden habersiz geçen onca zaman ve bir gün çıkagelen yazılar.
Adı konmayan aşktan sonra, başlıksız sonsuz yazılar böyle başladı...
Bu kadar hızlı akmamalı yazılar daha sakin daha düzenli olmalı ki ne fayda bunlar söylemek için söylenmiş laflar. Belki zamansız telefonlar hani duvar arkasındakilerle yapılmış konuşmalar ve ardından cevapsızlıkla daha da hızlanmış yazılar.
Bu kadar hoyrat hayat.. Ben yanlız değilim onları okudukça vücuduma batan iğneler  acı çoğalıyor, uyuşturmadan kendimi sadece yazıyorum uyuyorum, okuyup izleyip yazıyorum. Onların hayatlarını ben yaşarmışçasına kişiselleştiriyorum. Dinlerken yüzüm düşüyo her hecesini yaşıyorum olanların. Tek düze hayatımın renkleri olup çıkıyorlar bencilce. Bazen omuz koyup ağlıyor, bazen birlikte yazıyor, uyuyoruz. Dedim ya hayat bu kadar hoyrat biz direnirken ona sürükledi durdu bizi. Yerinde olan tek birşey var. Dimdik, sağlam, ayakta, savurmayan, dizginleyen, anlamaya çalışan ve üzülen o da sensin işte bu kadar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder