30 Ocak 2012 Pazartesi

Sabah sabah



Daha kimseler uyanmamışken düştüm sokaklara bu sabah. Gördüm ki kediler bile uyanmamış. Uyurken izledim onları. Hava alacakaranlık deniz kenarında buldum kendimi. Birileri bankta sızıp kalmış. Yanına gittim evet ölmemiş sadece sızmış... Yürüdüm yürüdüm sonra ezan okumaya başladı yedi tepesi de kalmadı artık ya,söz öyle der  yedi tepeden ezan sesleri ..
Ben birinden ürperirken hepsinin ayrı ayrı sesleri doldu kulağıma, beynime. Birden martılar havalandı acaip çığlıklarıyla, daha çok ürperdim. Sonra hafif hafif  aydınlanırken her yer  ben seyrettim uyanışı. Işıklar söndü yavaş yavaş vee aydınlık. Güneş vurdu sızanların yüzüne gayet normal uyanıp gerindiler. Simitçi geldi simit yedik birlikte sonra da o kötü çayından içtik amcanın.  Burda ancak bu kadar olur.
Bir nefes hissettim sonra ensemde, dokundu bana. Uyuyamamışsın yine dedi, sarıldı, öptü.
Sokaktaydık yalnız değildik gün uyanmıştı. Şimdi herkes telaşlı koşarken biz en sakin yürüyüşümüzü yapalım.. Gözlerin İstanbul İstanbul yüzün bugün... 

Arka sokakta KAR


Didem'e 

Başka ülkelerde  kar nasıl yağar ,nereye düşer karlar?  Burada en çok arka sokaklara düşüyor kar, en çok oradakiler seviyor onu. Çocuklar, koca adamlar, söylenmiyorlar seviyorlar.
Benim doğduğum yerde de severdi insanlar karı. Elektrikleri keserdi daha çok sohbet ederdik bir tek pilli radyomuz açık, gaz lambası ya da bakkal mumu yanar, şarkı söyler, şakalar yapar eğlenirdik. Elektrik gelse de bazen açmazdık ışıkları, kaldığımız yerden devam ederdik. Bazen günlerce gelmezdi elektrik o zaman kalorifer yerine sobalarımız vardı, üşümüyorduk. Şimdiyse donuyoruz içimiz ve  dışımız.
Bu üşüme başka türlü yanlız ayaklarımız buz kesercesine üşüyoruz. Isıtamadığımız ayaklarımız bizi umarsızca sürüklüyor ve biz üşüyoruz.
Bu şehirde kar arka sokaklara yağıyor biz üşürken o ayaklarımızı ısıtıyor  ...
Ben bir gün başka bir ülkede ya da sadece başka bir pencere önünde  kar düşerken arka sokaklara ben yine senin yarım kalan kahveni yudumlarken yeniden yazarım sana.
                                                                                                                                  

23 Ocak 2012 Pazartesi

kimse kim?


Birdenbire başladı yazmaya, sonra ...  Katlardan, sokaktan sesler geliyor, müzik çalıyor yazdıkça yazıyor bitiremiyordu. Birazdan gelirdi kızardı ona, sinir olurdu, öpmezdi belki ama endişelenirdi. Endişelenmesin böyle istedim böyle oldu ama her an her istediğin olmamalı di mi? Çocuk musun sen? Bazen sözünü tutmuyor sonra böyle kırgınlıklar oluyordu acaba hep böyle mi...
Yok yok olmayacak hep böyle olmaz kim katlanır ki hem böyle ama sokaklar bitti artık evi var sadece evi bir de o .O çok sevdiği taptığı, herkesin özendiği adam...
Bırakmaz di mi onu? Ya bırakırsa ...Sözünü tutsun o zaman o da.. Ya diğerler de bırakırsa? Yalnızlık ne bilmiyo ki o.. Nasıl yani di mi.. Evet bilmiyo hem onunla büyüdü o.. Hep söyledi yeri geldi dizginledi, yeri geldi serbest bıraktı, üzüldü ama bazen de çok sevindi büyütmek zor ama büyümek de öyle...
Gelin edecekti onu .Küçükken öyle duymuştu filmlerde gelin edicem diye vaatlerde bulunuyodu adamlar kadınlara ama bazıları sözlerini tutmuyordu.. Olsun o tutar. Kırık beyaz bir gelinliği olacaktı onun böyle kocaman kasnağı olmayacaktı öyle istiyordu o. Güzel olur muydu ki o da sevinir miydi evlenince?
Her kadının hayali mi bu ? Bazılarının değil ya da ona göre yalan söylüyor onlar. Hayal miydi tabi bu o da belli değil. Küçük gelinlerden bahsetmiycek bu yüzleşme sosyal meseleye dönmeyecek .
Şu an sadece kendisini düşünüyo..
Gelince kızacak mı ? Öper mi acaba? Öper de, öpünce anlayacak çeker mi kendini? Dedi ya sana da az önce mesajında korkuyo o çok korkuyo..
Ne yapmalı şimdi ona göre koca gece yazmalı o gelsin okusun sonra o tekrar yazsın.
Bir şey diyeyim mi Niye bu kadar korkuyosun kırmak mı derdin yoksa kimsenin duyup görmemesi mi seni herkes gitmez korkma. Yargılanmaktan korkma o gitmez erken geç o gitmez.
Korkma sakın korkma şunu dinle bak
Beklemek şimdi hiç duymayan birine dünyanın en güzel şarkısını söylemek gibi bir şey ya da görmeyen birine gökkuşağını anlatmak...
Bu kadar acı veriyo madem bu saatler sana uyu o zaman.
Ama sen uyuyamıyosun di mi yani uyusan da yaşıyosun gibi, uyuyamadığında kalk uyuma o zaman bakalım ne olacak sonra böyle zaman karışmışken anlatamazsın kendini ona. Gün gece ,gece gün olmuşken anlatamazsın.
Daha çok korkarsan uyu sen en iyisi, ne varsa vazgeçtiğin, içinde çığlıklar, kalbinde siyahlar, kıymetsiz her gece ettiğin dualar kurtarmaz seni uyu sen en iyisi uyuyamasan da uyu.
Yalnız kalıyosun uyurken biliyorum korkuyosun yalnız kalınca yüzünde korkular  hangi rüyada gülüp hangisinde ağlıyosun o bilmiyo, bilsin istiyosun herşeyi...
Anlatmazsan bilmez ki o şu an nasılsın anlatamazsan bilemez.
Yüzünde korkularla uyu sen ama anlat uyandığında hani saati ertelerken, sana kızarken niye, diye sen ertele yine saati korktuğunu belli et , gitme de bu kez . Bugün ve hergün benim için günlerden hiç de,gitme de ama gitmesi gerek sen böyle dersen aklı evde kalır...  Vazgeçtim en iyisi bişiy deme sen aklı kalmasın sende evde...
Hani geçenlerde dedin ya iki damla yaş akıyo, yorgunum ağlayamıyorum diye. Ağla şimdi için dışına çıksın ağla ağla bebeğini düşün ağla niye yaptın bunu niye yaptın ağla bebeğini düşün biraz daha ağla.
Dur dur ara bakalım açmıyo yolda ya bişiy olduysa ohh yok olmamış.
Rahatladıysan devam edicem...
Geldi...
Noldu bak kızmadı. Kızmadı sarıldı sana yazdıklarını okudukça bitince yatalım dedi...yatalım uyusam da uyumasam da yatalım bakalım ne olacak belki sevişirsiniz... belki ağlarsın belki de kalkar tv izlersin ne bileyim belki belki...
İlk göz ağrın o senin ondan bu kadar canın yanıyor onu kendini üzdükçe yaraladıkça dikiş tutmuyor yara kanadıkça...
Hadi bakalım şarkını dinle şimdi onun ısıtamadığın ayaklarına dokunurken ...
Anason kokarken sofralar yaşlandırıyor seni aynalar....
Sessizce aktı gitti yıllar seni hiç uyandırmadan...
Ve bir sabah uyandığında kalmışsın tek başına ....

UZAK


Şeffaf renk renk elbiseler vardı, şile bezinden sanırım. Ben yeşili seçtim giydim üstüme. Git söyle dedi biri, dinlen sonra da. İlk önce söyleyemedim. Sevdi, okşadı o bitmez tükenmez şevkatiyle.. Omuzlarım küçüldü biraz daha. Sonra uyudum. Rüyamda söyledim uzak mıyım sana senin beni her an sarmana inat. Gittim sonra tanıdık yüzler vardı, deniz kenarları, güneş sonra yabancılaştı herkes . Yalnızdım yok değildim ben tek başıma var olabilirim. Olamaz mıyım yoksa? Başka biri geldi sanki ilk defa aşık oluyor gibi hissettim ve o an karanlığa gömüldüm küçüldüm, omuzlarım da küçüldü. Boğuldum. Yoktu artık söylemeseydim keşke bu kadar yalnızken acizken kendime keşke söylemeseydim. Çok mu geç oldu? Geri dönsem mi evime, bizim evimize? Yoksa sokakta mı uyusam bu gece? Belki o zaman böyle düşler görmem üşürüm o kadar. Kediler köpekler yalar,ısırır yüzümü, uyanırım belki uyurum tekrar bir daha da uyanmam. Belki bir sarhoş görür beni ,bama gelir sonra eve götürür beni kucağında. Ertesi gün yatağımda uyanırım ve kilitlenir balkon kapıları, evin kapısı kilitlenip anahtar alınır gece yatarken. Uyusam geçer belki hepsi. Söylemese miydim? Ama o söyle dedi en yakınım, hadi ben söyledim o da söylemeseydi.  Uyusam....
Ama ben uyuyamıyorum ki artık. İlaç alıp uyurum o zaman bi şişe şurup, iki damla ilaç ya da çeyrek tablet. Hangisini istersem .
Cennete bakar gözüm belki uyursam. Seni orda görür müyüm acaba? Niye durdurmadın beni uzağım dedim tamam dedin. Savaşmadın, beni anlamak değil bu özgürdüm ben senle niye bıraktın ?
Bunca soru... Uyusam geçer mi acaba?
Şimdi hangisi gerçek, hangisi rüya ? Gün gece oldu, gece gün, karmakarışık giderken, düzen sanarken ben bunu anlatamıyorum kendime ...Sende yarım kaldı cümlelerim ... üşüyünce ısıtamadığım ayaklarını özledim ...
Tutamadığım sözlerimle karşındayım şimdi beni bırakma...

SADECE SES


Yeraltı dünyasına gireceğim bu gece, bir bebek bulacağım orada. Bu gece yeraltına gireceğim bebek beni saracak ben bebeği.  İsteyeceğim ki benim olsun içime girsin ve bağlansın etime. Sonra kanıma bulanmış çıksın içimden. Ben onu yeraltında bulacağım. Orada seveceğim onu, dokunmaya korkarken sımsıkı sararken korkacağız yeryüzünden ve orda bir hayat kuracağız ikimiz. Bebek ben, benim bebeğim. Karanlık korkutmayacak bizi, hem yeryüzü daha korkunç diyecek bebek. Büyüyecek o ben yaşlanırken. Ve bir gün yer yüzü ile yeraltı yer değiştirecek ve biz o gün göreceğiz ilk defa ışığı, gözlerimizi.
Ben kana bulanacağım, bebek kana ve ellerimiz kenetlenmişken diyecek bana ‘anne’ ....

17 Ocak 2012 Salı

Özlem

Köşedeydim bir kadın dergi satıyordu almadım.hava soğuk kardan sonra çamur, insanlar oluk oluk,soluk soluğa. Bekledim, kadının yanına gittim. Çantamdaki poaçalardan verdim ona annem yapmıştı dayının seneyi devriyesi arkadaşlarına götür dedi. Götürüyorken tanımadığım o kadına verdim Teşekkür etmedi, 'ölmüşlerinin ruhuna deysin' dedi. İçim ürperdi. Köşedeydim arkamı döndüm annemi aradım kadın duymasın diye kısık sesle anlattım. annem bak kızım ne güzel olmuş  bugün babannenin seneyi devriyesi dedi. Mıhlanıp kaldım bu kez.Tam bir sene olmuş kuzenimin beni arayıp babannemi kaybettiğimizi söyleyeli. O gün de aynı arkadaşım vardı yanımda bugün de...
Yalnız anne seneyi devredemez ki artık onlar öldü.Ölümü katlarlar ancak. bizi yalnız bırakışlarını, gidişlerini belki...Ben de ancak böyle yazarım içime çöken kütle ile hala yüzleşmeye çalışarak..
Seneleri devirirken biz,siz ölümü devirederken hepinizi çok özledim...
                                                                                                              Nihan

16 Ocak 2012 Pazartesi

Çıplak



Çıplaktı. Galiba bu yol hiç bitmeyecekti. Sonsuz bir çaresizlik. Koyu, kopkoyu. Elleriyle orasını burasını örtmeye çalıştı ilk başta. Sonra vazgeçti. Örtülmüyordu. Neye bu uğraş; bıraktı utanmayı. Kocası tarafından tecavüze uğrayan ilk kadın o muydu sanki. Aptal ağlama, kocan değil mi kocan işte kocan daha kötü ya, kocamdı o, daha kötü. Kocan. İlk sen misin, ağlama aptal.

Çıplaktı. Yol çıplak inadına, sapsarı ortalık. Güneş tepede. Bir insan kulu yok mu ortalıkta, niye yok, olmasın aptal çabuk eve git, acele et, zırlamanın zamanı değil. Çocuk okuldan gelmeden yetiş eve. Baban tecavüz etti yavrum. Ben onu istemedim hani, kaçtık ya beraber, sonra buldu bizi hani dün gece seninle uyudu. İşte sabah kalktı, sonra korkma ama sen bakma çıplaklığıma sen benim yavrumsun utanma. Babandan da utanma. Büyüyünce onun gibi olma sen, olma sakın. Lanet gelsin desem seni de vurur mu.

Çıplaktı. Ev çıplaklığın ortasında bir başına duruyordu, kapısı açık. Hemen içeri girdi, yıkandı. Temiz elbiseleri giydi. Bir baktı ki oğlan dışarıda, başı ellerinin arasında, uzakta tünemiş, eve bakıyor. Tam karşısına çöktü. Bir ağıt yakmaya başladı kendi dilinde. Ağlaştılar.

Bir kız doğdu. Abisi hiç sevemedi, dokunamadı. Hem öyle çirkindi ki boğmak istedi gece kimse görmeden. Yazgı. Üç yaşındayken kuyuya düştü , öldü. Bir tek babasının gözünden bir damla yaş geldi. Ne annesi ağıt yaktı, ne o ağladı. Lanet kızı vurdu.

                                                                                   Didem

Beyaz


Her yer beyaz.. bu gece rüyamda seni uçuracağım…
O zaman saatleri ayarlayalım, sabah birlikte düşeriz .
belki o zaman çok yorulmuş olmazsın. Belki korkmazsın. Ya da düşmek çok mu karamsar bir fikir.. nasıl olsa beyaz çarşaf kıvrımları var. Hafif, tüy gibi bi iniş yapma olasılığımız vardır belki dünyaya . yine dünyaya uyanırken. Hem de beyaz çarşaf kıvrımlarına ve yüzündeki beyaz bembeyaz deliğe bi de bazen benim “beyaz bembeyaz tabiatıma” , tüm bunlar gerçekte bizi beklerken incecik bir dokunuşla alçalır ve konarız.
Ama sevgilim bu benim uyanık düşüm. Yaşamak öyle değil ki. Sen bile unutuyorsun bazen yüzündeki (gülümsemendeki) beyaz deliği. Gölgelenmesi öyle kolay ki saçının,sakalının karasında. Dünyanın neredeyse tüm karanlığı geçiyor yüzünden.görüyorum .sana baktıkça kendi karanlığımı görüyorum. Hani ayna gibi çünkü insan birbirine. Birbirimize bakıyorsak eğer, eğer bakıyorsak birbirimize , ben güzelsem sen güzel sanıyosun kendini, ve sen güzelsen ben güzel oluyorum. Ama bu insan,şu iki yüzlülük, çamurlar caddeler boyu,yalan alışıklığı, bu maskeler, bu günler ve geceler boyu durmadan akan insan bedenleri.üstleri başları ne de iyi,içlerini görüyorum işte o zaman düşmeye başlıyorum daha yükselmeden. Daha evin sokağını dönmeden.Şu köşe başlarında insanlar görüyorum,vücutları morluklar içinde sevgilim. Yüzleri,etleri karanlık. Ayna ya işte bu,Kendim sanıyorum. Kendimi görüyorum. Sonra gözgöze geliyoruz,o da beni gördükçe daha karanlık oluyor.Sonra kapkaranlık bir yere düşüyorum. Durmadan düşüyorum.
Bir şiirde diyor ki “ seninle gözgöze gelmek intiharın en güzel şekli” . birinin gözlerinin içine bakmak sevgilim biliyorum bunu çok iyi biliyorsun. Ama şüphe ediyorum bazen.yüzünde,kalbinde beni bunları senden saklamaya iten birşeyler var.sözlerinde,gözlerinde tekinsizlik… Bir tehdit düşüyor işte o zaman yüzündeki beyaza, aynı anda benim beyaz tabiatıma bir tehdit düşüyor.bana baktıkça sen de kendinden şüpheleniyosun, benden. Bu böyle devam ediyor.susuyorum..susuyorsun. Sonrası nasıl oluyor bilmiyorum, gülümsemeni buluyorum beyaz delikten aşağı atıyorum kendimi.
Her yer beyaz.. bu rüyada seni uçuracağım…
Sakın benden önce uyanma.birlikte düşelim tekrar.beyaz çarşaf kıvrımlarına,yüzündeki beyaz deliğe,benim beyaz tabiatıma.
Bu gece uyuyup uyumadığımı hiç bilemeyeceksin. Ve diğerlerini de. Gözlerimizdeki tekinsiz bakışı yayacağız aynamızdaki aksimize..bu sana en büyük kötülüğüm olacak.
Her yer beyaz
                                                                                                   Didem

Anatomi 2


En mahreminiz nedir? Benimki uykum .Uykusunu paylaşırsa insan mahrem olur.Uyku kokusu ten kokusu değildir aslında, onun başka bir büyüsü vardır. Kimi sabah gülümsetir kimi sabah delirtir ama kokar hep uyku kokar insanlar. Her insanın başkadır teni, uykusu da .En masum bazen de en ahlaksız haldir uyku çünkü sever insan , bazen canavarlaşır bazen güler ,bazen aldatır....Uyurken insan en yalın haliyle serbesttir zihni ve bedeni. O yüzden mahremdir uyku .Dile dökemediği ne varsa uykudadır. Bazen çok uyumak ister insan kendine kalmak ister aslında belki kaçmak ...Dinlenmek de olabilir bunun adı .Her uyku dinlendirmez ama benim uykularım konuşuyor bazen durdurak bilmeden konuşuyor sonra kaçıyor uyku benden günlerce bi çaresi var elbet sonra hatırlamadığım uykularım oluyor işte onlar en mahremleri . Sevgilime bakarak yazdım bu yazıyı. uyuyordu müzik sesinden olsa gerek bi an açtı gözlerini ‘aşkım seni çok özledim ben ‘ dedi ...Uyurken özlermiş de insan ..Günaydın sevgilim...

Anatomi 1


Korkma dedi kafa sesi ama korktu derin bir endişeyle ‘aşkım kötü bakıyosun’ dedi.Ve birden iki damla yaş süzülüverdi gözünden ,sarıldı adam sonra devam ettiler, kadın ağladı ...Sevişirken güzel güzel onca özlenmişlikle yanarken tenleri bir an küçücük bir bakış korktu işte ...Bir kez daha olmuştu bu sarhoştu unutmak istedi ertesi gün unuttu .Delice seviştiler o gece adam sordu aldattın mı hayır dedi kadın günler geceler sonra adam yine sordu hayır dedi kadın ama bir kez daha sorarsa yastığımı alıp içeri gidicem diye düşündü böyle bi geceydi kadın sarhoş beyninde fırtınalar koparken bağıra çağıra ağladığı yalvardığı kavga ettiği kırıp döktüğü ve seviştiği böyle bir geceydi ki yine korkmuştu.Peki bu gün niye? İçlerindeki hayvanı gördü belli gözlerinde, güneş vardı odada sıcacık romantikti önce sonra birden değiştiler onda da gördü kendinde de onun gözlerinden yansıdı kendi hayvanı ... aşkım kötü bakıyosun dedi o bişiy demedi sarıldı ama şehvetten duramadılar kadın da istiyodu yine ağladı....

Urba


Urba sözcüğünü ilk kez Hiroşima’nın Çiçekleri kitabında okumuştum hani çocukla annenin resmini de yapmıştım .Yaralı yüzü olan bir çocuk annesinin kucağında ,gözümde canlandırdığım urba kadının üzerinde ,kalem tokası ,birbirlerini sarlmışlar gözyaşları var Hiroşima’ya ağlıyorlar ..Ortaokula gidiyordum kitabı okuduğumda ve farkettim ki hala hayalimdekinden farklı bir form yok zihnimde urbaya dair ,bakmalıyım dedim hemen arama motoruna yazdım Buenos Aires futbol takımıyla ilgili bişiyler çıktı onu geçtim giysiyle ilgili doğru dürüst birşey yoktu. Acaba özelliği olmayan bişiydir de sadece giysi anlamına mı geliyordu. Birilerine sormak en iyisi diye düşündüm.Madem urbayı tam olarak anlatamadım kendi içimde hayal kırıklığı yaşadım o zaman hepimizin hayatının vazgeçilmezi olan bildiğimiz giysilerden bahsedelim üşümemek için, ayıp olmasın biraz örtmek lazım mantığıyla ya da karşındakini etkilemek için belki sadece estetik kaygısından giyiniyoruz.Ancak genel görüş şudur ki beğenilmek için .Sadece beğendirmek için değil kendimizin de beğenmesi için.O ayna karşısına geçip ayyy çok güzel sözleri ağzımızda çıksın diye sevinelim kendimzi kandıralım diye işte bi şekilde giyiniyoruz hepimiz.B u sözlerin devamında aklıma gelen şudur ki ‘ne insanlar gördüm.....bence devamını yazmama gerek kalmadı.(yazarın notu:miğdem bulandı)
Kendi kendime yazarak oyalandığım bu günlerde beni bu konuda destekleyen en sevgili dostum Didem aradı az önce geliyomuş yazıyorum deyince ben vay be dedi o da.
Takma adı gibi bişiyle seslenmem ben ona canımmm derim o yüzden yazdım ismini öylece...
Her gün beni cesaretlendiriyo hayaller kuruyoruz birlikte yarı çalışan insanlar olduğumuz için boş vaktimiz de çok oluyo bu zamanları olabildiğince verimli hale getirmeye çalışıyoruz bol sohbet filmler projeler kimisi tamamen hayal kimisi tembellikten vazgeçildikten sonra yapılacak şeyler ve ben onla ayrılırken bulutlar üstünde bir insan oluyorum sonra mı ? temizlik yemek vb işlere girişince kişilik karmaşası yaşıyorum işte böyle yazarken de bi telefonuyla başarabildiği gibi o zamanlarda da zihnimi karmakarışık edebiliyo sevgili dostum ...
Giysilere dönelim en iyisi; geçen gün bir televizyon filmi izledim hani yemek yerken de izleyebileceğiniz cinsten bir Amerikan film İsmi de bir alışverişkoliğin günlüğü gibi bişiydi.nKadın çılgınca alışveriş yapıyo ,bunun için terapiye gidiyo meğer terapist de alışverişkolikmiş. Karmaşık günlük rutin içinden bi sürü olay en sonunda bizim kız yüzleşiyo herşeyle ve tüm giysileri ayakkabıları açık arttırmada satıp kredi kartı borçlarını ödüyo mutlu son...Bu film mutlu sonla bitti ancak eminim hepimizin var böyle dertleri sonlanmamış ve hiç sonlanmayacak olan ..O kadar saçma gelirdi ki vitrinlere bakmak alışveriş merkezlerinde gezinmek dergi karıştırmak internette bunun için gezinmek gerçekten esefle kınıyorum denir ya öyleydim ancak benimki de mutsuz son oldu ben de artık kapitalizm manyaklarından biri oldum alamasam da bakıyorum özeniyorum keşke dediğim bile oluyo sonra durup duruken şöle bişiyim olsa diye düşünüyorum kendimle çelişiyorum sürekli bu ben değilim kendine gel deyip duruyorum.
Analizime gelince İstanbul’da yaşıyor olmak her konuda olduğu gibi bu konuda da bakışını genişletiyo insanın ben Ankara’dayken alışveriş merkezlerine gitmezdim mesela çocukluğumun geçtiği yerde de çarşıda 5 tane falan mağaza vardı ne alınırsa ordan alınırdı görüp görebileceğin oydu . İyi şeyler alırdı babam sağolsun..Bir yandan da çevrendekilere yetişme arzusu sanırım bu hıh bi de annem internetten bişiyler bakmaya o alıştırdı benim gel bakalım birlikte bakalım hayır bişiyler alcak olsak bakalım ama almıyoruz da tam anlamıyla zaman öldürmekten başka bişiy değil ... Ben bu durumu en minimal yaşayanlardanım biliyorum ve yine biliyorum ki bu işin suyunu çıkaran çokça kadın var kısacası alım gücü biraz artsın bir kadının yapacağı ilk şey gidip üstüne başına bişiyler almak oluyo bu kadar ortak paydada buluşulabilen bir konu daha yoktur tahmin ediyorum dünyada allah bizi ve herkesi bizim gazabımızdan korusun...

Sehpa






Uzun zaman oldu klavyeye bu kadar sert darbelere vurmayalı.Onca sakinliğimle evde vakit geçiriken ben, üstelik sinek kadar birşey beni nasıl bu hale getirdi ?
Kalp kırmayayım diye sehpayı kırdım üstündekiler de kırıldı ama en çok ben . Bir saat belki daha fazla bağıra hıçkıra ağladım. Kedi korktu, sindi şu an hala yanıma yaklaşmıyor. Öfke nöbeti diyorlar buna ya da sinir krizi insanı aptallaştırıyo sonrasında; etleri lime lime koparılmış gibi oluyo, pelte gibi titriyosun ,üstünü başını çıkarıyosun ,ateş basıyo sonra birden üşüyosun, bir de şişmiş gözler ve şiddetli baş ağrısı. En sonunda da ya bi ses bi nefes kendine getiriyo seni ya da benim yaptığım gibi yazmak.
Bir anda oldu. Çok ağladım kendime mi ,sehpaya mı ,kediye mi yoksa hepsine mi bilmiyorum ama çok ağladım. Şimdi bunları yazarken de aklıma şu geldi sen zaten o sehpayı sevmiyodun ama başının ucunda suyunu koyabileceğin bi yükseklik yok artık.
Kusucam sanırım.
Sadece derin bir uyku istiyorum.....................................

Constantino KAVAFİS




"Başka diyarlara, başka denizlere giderim, dedin.
 
Bundan daha iyi bir kent vardır bir yerde nasıl olsa. 
Sanki bir hükümle yazgılanmış bir çabam;

ve yüreğim sanki bir ceset gibi gömülmüş oraya.
Daha ne kadar çürüyüp yıkılacak böyle aklım
Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam
 burada
  gördüğüm kara yıkıntılarıdır hayatımın yalnızca   yıllar
 yılı yıktığım ve heder ettiğim hayatımın.
" Yeni ülkeler bulamayacaksın, bulamayacaksın yeni denizler.

Hep peşinde, izleyecek durmadan seni kent. Dolaşacaksın
 
aynı sokaklarda. Ve aynı mahallede yaşlanacaksın  ve burada,
 bu aynı evde ağaracak aklaşacak saçların.

Hep aynı kente varacaksın. Bir başka kent bekleme sakın,
ne bir gemi var, ne de bir yol sana. 
Nasıl heder ettiysen hayatını bu köşecikte,
  yıktın onu,
işte yok ettin onu tüm yeryüzünde.

Kar



Sabahtan beri çalan telefonların hepsinde geçen cümle : ‘’Burada kar yağıyor, orada da var mı?’’ Nedir bu kar sevinci, dakikkalarca bahsedilmeye değer kılan onu ? Sanırım çocukluktan kalan bu beyaz örtü sevinci herkesi birbirine bağlayan bir olgu. Kar çocukluktur.  Beyaz saflık ve insanın hayatında en çok özledikleridir.
Sıcacık evimin penceresinden bakarken dışarı sokakta buz gibi havada dışarıda dolaşan kediler durumun diğer acıklı kısmını oldukça iyi temsil ediyor. Kediler, evsizler, dışarda çalışanlar. Karın heyecanı bunları unutturuyor bize ye da erteletiyor. Oysa ki benim ilk aklıma gelen olur bunlar, sevincim yarım kalır, üzülürüm.  Çocuklar her ne koşulda olursa olsun poşet, tahta kızak ne bulurlarsa tadını çıkarır karın, o anı  doyasıya yaşarlar, sanki tüm dünya o heyecanı yaşarmışçasına.
Geceye gebe kar yağıyor bugün.  Savururken umarsızca kendini şimdi kedilerin birbirlerine sokulmuş uyku vakti.